Gerçeklik az geldi, yok mu artıran?
Artırılmış Gerçeklik (AR – Augmented Reality), algıladığımız gerçek dünyanın dijital verilerle zenginleştirilmesi anlamına geliyor. Diğer bir deyişle, teknoloji sayesinde gerçek dünyayı daha zengin bir şekilde algılayabiliyoruz. Bu teknoloji çeşitli şekillerde (kask, gözlük, tablet vb.) karşımıza çıkabiliyor. Son kullanıcılara en çok hitap eden teknoloji türü tabii ki akıllı telefonlar. Telefonlardaki kameralar, AR uygulamalarının gerçek dünyadaki gözleri. Bir mekana gittiğiniz zaman, ilginizi çeken bir nesne hakkında bilgi almak istiyorsunuz diyelim. Telefonunuzun kamerasını açarak nesne üzerine odaklandığınız takdirde tüm bilgileri ekran üzerinde görebilirsiniz. Bir başka güzel AR uygulaması Google Translate. Yabancı bir ülkede, bilmediğiniz bir dille karşı karşıya kaldığınız zaman bu uygulama en büyük kurtarıcınız olabilir. Çevirisi yapılacak metni kamera ile görüntülerken, uygulama sizin için gerçek zamanlı çeviriyi yapıyor. Hem de bu işi yapmak için internet bağlantınız olmasına da gerek yok. AR uygulamaları saymakla bitmez. Ama insanların en çok ilgisini çeken kısım tabii ki oyunlar. AR sayesinde, gerçek dünya ve sanal dünya iç içe girerek, oyuncu deneyimi üst seviyelere çıkıyor.
Çok popüler olan bir oyundan bahsetmek istiyorum şimdi de, Pokemon Go. Duymayanınız kalmamıştır sanırım. Annem soruyor nedir bu Pokemon mevzusu diye. Pokemon, Japonlar tarafından geliştirilen bir oyun ve anime (japon çizgi filmi) serisi. Bu seride, Pokemon canlıları, Pokemon eğitmenleri tarafından yakalanıyor. Amaç en güçlü Pokemon eğitmenine dönüşmek, ve güçlü bir takım kurmak. Pokemon Go oyununda ise oyuncular birer Pokemon eğitmeni. Gerçek dünyada karşılarına çıkan Pokemon’ları yakalayarak güçlenmeye çalışıyorlar. Oyun sözde obeziteye karşıymış. İnsanlar Pokemon yakalama uğruna hareket ediyorlarmış! Vallahi insanlar neden bu oyunu yükler, ve Pokemon yakalamaya çalışır inanın hiçbir fikrim yok. Ama Dünya çıldırmış bir şekilde bu oyunla meşgul. Sanırım insanlar gündemden uzaklaşmanın bir yolunu buldular…
Pokemon Go hikayelerini toplasak kitap olur. Türkiye’de bir kişi Pokemon yakalamak için polis karakolunun önüne gidiyor. Kamerasını açıyor, tam Pokemon’u yakalıyorum derken gözaltına alınıyor. Sonrasında karakolun fotoğraflarını çekmediğini, bir oyun için kamerasını açtığını anlatmaya çalışıyor polislere. Bir diğer hikaye de üniversiteden. Üniversite hocalarından bir tanesi başından geçen trajikomik olayı sosyal medyada paylaşmış. Anlatılana göre, hoca arabasıyla üniversiteye gidiyor ve arabasından inmeye hazırlanıyor. Tam o sırada arkadan kendisine doğru uzanan bir kolu fark ediyor. İstemsiz olarak kola vuruyor, ve tam o sırada yere bir cisim düşüyor. Korku filmi sahnesi gibi görünse de olayın aslı çok komik. Hocaya doğru yaklaşmakta olan kişinin tek amacı, hocanın sol omzunda gördüğü pokemonu yakalayabilmek. Öğrenci durumu hocaya anlatmaya çalışsa da, hoca hiçbir anlatılana anlam veremiyor. Derse girdiği zaman öğrencileri durumu hocaya izah ediyorlar ve olay çözülüyor 🙂
AR uygulamalarına sevinelim mi üzülelim mi bilemiyorum. Sosyal medya çılgınlığı almış başını giderken, zaten hepimiz telefon ekranlarına yapışan birer birey olduk. Şimdi de bir taraftan araba kullanırken bir taraftan Pokemon yakalamaya çalışan insanlarla uğraşmalıyız. Yolda kamerasını açıp her yeri tarayan insanlarla da boğuşmalıyız. İşin eğlence tarafı güzel de, ya güvenlik tarafı ne olacak? Bu çekilen görüntülerin ne olduğu hakkında bir bilgimiz var mı? Evinizin içinde Pokemon var mı diye evinizin her köşesini görüntülemek sizi korkutmaz mı? İnsanlardan toplanan tüm bu veriler kimlere satılacak? Bu verilerden ne tür bilgiler elde edilebilir biliyor muyuz? Mesela adım adım konum bilginizi paylaşmış olacaksınız, rahatsız edici değil mi?
Teknoloji iyi güzel de, güvenliğinizi benliğinizi kimliğinizi açık etmeye değmez…
Ağustos 2016 Paros Dergisi’nde yayımlanan yazım.