Felç ve Araştırma

Bilgisayar mühendisi olmak keyifli bir iş, tabii nerede ne yaptığınız ve ne istediğiniz önemli. Banka gibi başı sonu belli bir işte de çalışabilirsiniz, araştırma alanında kalıp uçsuz bucaksız şeyler deneyebilirsiniz. Tabii araştırma dediğiniz şeyin çıktılarını hemen gerçek hayata geçirmek zor. 10-20 sene sonra insanların kullanabileceği şeyler üzerinde kafa patlatmak araştırma.. Hatta bazen tutarsız kötü sonuçlar çıkarmak araştırma.. Belirsizlik akademisyenlere göre, delisin deliyiz deli… Kısacası araştırmayı seviyoruz!
Benim için çalıştığım problemlerde gerçek hayata yakınlık, ve insanlara dokunabilmek önemli. Bilmeliyim ki yaptığım şeyin sonucunda insanların hayatını iyileştirebilirim. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi, şu an çalıştığım projede felç geçiren insanların ikinci felci geçirmesini engelleyecek yapay zeka tabanlı bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Problemin içine girdikçe aslında bu işin ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Belki size göre dünyanın en güzel arayüzünü dizayn ettiniz, ama karşınızdaki kitlede ciddi hasarlar var. Mesela kimi hastalar kollarını kullanamıyor, kimi hastalar algı güçlüğü çekiyor, kimi konuşamıyor… Ve anlıyorsunuz ki tek bir sistem bunu çözemez. Öyle bir teknoloji geliştirmelisiniz ki, her hastaya göre özelleşebilmeli. Ve bunu sadece akademide çözmeniz imkansız, endüstri desteği şart ve kol kola yürümeyi bilmek gerek.
Projede çalışmanın psikolojik açıdan zorlukları da var. Kimi zaman hastalarla görüşüp, onların hikayelerini dinliyorsunuz. Yaşadıkları zorlukları bilmelisiniz ki, yardım edebilesiniz. İngiltere’nin sağlık sistemi dillere destan… Peki felç yaşlı hastalığı mı? Değil… Bedeninizde anlık bir aksama, her yaşta her insanda felce sebep olabiliyor. Çok hikaye var merak ediyorsanız kısacık bir bakının… Bir sabah bir toplantı için okulda bekliyorduk. Hocalardan biri bir telefon aldı, ve proje yürütücümüzün babasının felç geçirdiğini öğrendik, maalesef ki kendisi bir hafta içerisinde de vefat etti. Bazı şeyler tam da böyle birdenbire…
İster istemez konu ile ilgili bir hassasiyet oluştu bende de. Geçenlerde Avustralya’da, Dr. Natasha van Zyl ve ekibi tarafından yapılan bir çalışmaya rastladım. Omurilik hasarı bulunan 16 hasta üzerinde test ettikleri çalışmada, sinir transferi ile ellerini ve/veya kollarını kullanamayan hastalarda ciddi iyileşmeler olmuş. Bu teknik ile hasar gören kasların tekrar işlev kazanması sağlanmış. Ameliyat sonrası iki sene boyunca hastalar fizyoterapi de görmüş ve kasların kuvvetlenmesi hedeflenmiş. Sonrasında da çeşitli testler yapılıyor. Mesela hastalar masanın üzerinden bir şeyi alabiliyorlar mı, nesneleri kavrayabiliyorlar mı, günlük aktivitelerini yapabiliyor mı vb. gibi. 13 hasta için de güzel sonuçlar almışlar. Literatürde daha çok rastlanan tendon transferiymiş, burada da amaç işlevsel tendonları alıp kullanılamayan bölgelere bağlamakmış. Sinir transferinde heyecan verici olan kısım kullanılmayan kasların tekrar işlev kazanmasını sağlamak. Yapılan çalışmada da en iyi sonucun sinir ve tendon transferinin beraber yapıldığı durumlarda alındığı ileri sürülmüş. Bu alanda yapılan ilk çalışmaymış, ve gerçek hayata geçmesi için daha zaman var. Bu sonuçlar tabii ki inanılmaz, umarım kısa bir sürede birçok insanın hayatını kolaylaştırmak için kullanılabilir. Alanın uzmanı değilim tabii, anladığım kadarıyla aktarmaya çalıştım 🙂
Belki ilerde yapay zeka tabanlı bir doktor yanı başımızda olur ve erken müdahale ile birçok hayat kurtarır. Biz görmeyiz, ama gelecek heyecan verici olacak… Yani umarım!
Ağustos 2019 Paros Dergisi’nde yayımlanan yazım.