Dünya’nın Yeni Kıtası: Ay

moon_and_earth_lroearthrise_frame_0

Gözümüzü yükseklere diktiğimiz doğrudur! Çünkü kendimizi anlamanın yolu, yükseklerde olan biteni anlamakten geçiyor.

Hayatın temposu içerisinde kaybolurken, içinde yaşadığımız evrenin mucizelerini de görmezden geliyoruz maalesef. Kendimizi çok önemli zannediyoruz, oysaki evren içerisinde varlığımızla yokluğumuz bir. Yaşam mücadelesi veren kaçıncı ırkız? Şu anda yok ettiğimiz Dünya, evrende çürüyen kaçıncı gezegen? Bilemiyoruz.. Bu kadar bilinmeyen içerisinde, evrenle ilgili gözlemleyebildiğimiz şeyler hoşumuza gidiyor. Mesela yıldızlar, mesela Ay..

Ay’ın hep bir büyüsü vardır. Çocukluğumdan beri bir dost gibidir Ay bana. Böyle yürürsün senle geliyor gibi olur. Arada bir suratını gördüm dersin heyecanlanırsın. Heyecanını arkadaşınla paylaşır, üstün bir performans sarf eder ve o suratı arkadaşının da görmesini sağlamaya çalışırsın. Bazen bakır bakır göz kırpar sana. Kısacası her haliyle mistik her haliyle güzeldir Ay. Bu hali yetmezmiş gibi değişik sıfatlar da kullanmaya başladık, mesela Süper Ay! 14 Kasım’da yaşanan Süper Ay, çok insanın dikkatini çekti. Bu terimleri kim buluyor ayrıca meraktayım. Ay’ı satıyor olsalar tam bir pazarlama stratejisi diyeceğim. Peki nedir bu Ay’ı bu kadar süper kılan?

Süper Ay’dan bahsetmek için olması gereken iki tane durum var: 1. Ay, Dünya’ya en yakın konumda olmalı. Ay’ın Dünya etrafında izlediği yörünge eliptik olduğu için, Ay kimi zaman Dünya’ya yakınken kimi zaman da daha uzak olabiliyor. 2. Tam Ay tutulması yaşanıyor olmalı. Yani, Dünya; Güneş ve Ay arasında konumlanarak, Ay’ın gölgede kalmasını sağlamalı. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) tarafından yapılan açıklamaya göre, en son 1948 yılında gözlemlenen Süper Ay, 2034 yılında tekrar ortaya çıkacakmış. Ay, Dünya’ya en yakın konumunda olduğu için, hem daha büyük hem de daha parlak görünüyor. Bu tür farklılıkları çıplak gözle pek farketmiyor oluruz tabii.

Gerçek şu ki, Ay’ın zaten süper özellikleri var. Bir kere Güneş sisteminde yer alan gezegenler ve nesneleri daha iyi anlayabilmek için, Ay hakkındaki bilgilerimizden faydalanıyoruz. NASA tarafından gönderilen, LRO (Lunar Reconnaissance Orbiter) uzay aracı Ay’ın yüzeyini taramak için yedi yıldır yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çekiyor. Bilindiği üzere, Ay yüzeyine çarpan göktaşları ve kuyrukluyıldızlar yüzünden, Ay yüzeyinde kraterler oluşmuş durumda. Dolayısıyla çekilen fotoğraflardaki krater örnekleri incelenerek, Ay’ın yaşı tahmin edilmeye çalışılıyor. Bu bilgiler ışığında, diğer gezegenlerin de yaşlarını tahmin etmek mümkün oluyor.

Hepimizin kafasında, Dünya’nın meşhur bir fotoğrafı var. Aralık 1972’de, Apollo 17 uzay aracı Dünya’nın görüntüsünü 45.000 km mesafeden almayı başarmıştı. Aralık 2015’te, LRO uzay aracı tarafından çekilen Dünya fotoğrafı da benzer görüntülere ulaşmamızı sağlamıştı. Kısacası bu tür uzay araçları bizim uzaydaki gözlerimiz. Ay yüzeyinden topladıkları verileri bize gönderiyorlar. Gözlemlenen ısı haritaları nasıldır? Bir sonraki uzay aracı (insanlı veya insansız) hangi noktalara iniş yapmalıdır? Gönderilen veriler sayesinde, bu tür soruları günümüzde cevaplayabiliyoruz. “Ay’ı, Dünya’nın bir kıtası gibi düşünmeyi isterim”, diyor NASA’da araştırmaları sürdüren Dr. Noah Petro. Çünkü Petro, Dünya’yı anlamak için önce Ay’ı anlamak gerektiğini vurguluyor.

Dünya üzerinden Ay’ı gözlüyor, Ay üzerinden Dünya’yı gözlüyor ve büyüleniyoruz. Evren her nasıl yaratılmış ise, bir sanat eseri olduğı kesin. Haydi uzayda asılı kalmış mavi küremiz içerisinde yaşam savaşımızı sürdürmeye devam edelim!

Aralık 2016 Paros Dergisi’nde yayımlanan yazım.