Akademisyen olarak iş arama süreci (2)

Bir önceki yazıda akademisyen olarak nasıl iş bulunur konusunu ele almıştım. Kimse kolay olacağını söylemedi, ve ben de kolay demeyeceğim. Bu yazıda da ben neler yaşadım biraz ondan bahsedeceğim.
Doktora sonrası araştırmacısı olmak çok güzel. Seneler seneler geçebilir bu pozisyonda… Ve bu pozisyon biraz arafta beklemek gibi. Bir sonraki adıma geçmek için beklediğiniz güvenli bir bölge. Ama tehlikeleri de var. Mesela bir projeden diğerine atlayayım derken, yaptığınız işler dağılıyor. Bir projede X yaparken diğer projede Y peşinde koşuyorsunuz. Bu da araştırmanızda derinleşmeyi zorlaştırıyor, ve haliyle insanlar araştırma konunuz ne dediğinde kem küm diyorsunuz. Çünkü aslında araştırma konunuz, çalıştığınız projenin hedefleri oluyor kendi hedefleriniz değil. Bu başka hedefler peşinde koşarken de kendinizi kaybedebiliyorsunuz. Diğer tehlike de rahatlığa alışmak. Bu pozisyonun çok yaptırımları yok. İngiltere’de mesela derse girmeniz gerekmiyor, öğrencilere danışmanlık yapmanız beklenmiyor, proje yazmanız beklenmiyor; saf araştırma yapabiliyorsunuz. Aslında bu tür görevler tam da ihtiyaç duyduğunuz görevler. Çünkü doktora mezununun eksikleri tam da bunlar…
Ben de tehlikenin farkında olarak, doktora sonrası araştırmacısı olma işini fazla uzatmak istemeyenlerdendim. Başladığım projedeki görevim iki sene sürecek olmasına rağmen, ilk sene sonunda iş arama sürecine geçtim. Hedefim hoca olarak İngiltere’de iyi bir üniversitede iş bulabilmekti. Bu süreç uzun ne de olsa, başvuruydu mülakattı vs. derken dört-beş ay kararın çıkmasını bekleyebiliyor insan. En zor kısım bu işi hiç bilmeden sürece girmek. Bu kısımda çok insanla konuşmak önemli. Ben en büyük yardımı doktora tez hocamdan ve proje yürütücümden aldım. Her başvuru için ana olarak iki doküman hazırlamak gerekiyor. Bir tanesi araştırma vizyonunuz, önümüzdeki 5-10 sene neler yapacaksınız mesela. Bir diğeri de eğitim vizyonunuz, ne tür dersler verebilirsiniz. Bu ana iki doküman sizin mülakata hak kazanma biletiniz. O kadar çok insan başvuruyor ki, kısa ve net şekilde kendinizi ifade etmeniz lazım. İlk aşama burayı atlatmak. Makale yazar gibi titiz bir şekilde bu dokümanları oluşturmak gerekiyor. Bir kere elinizde bir şey varsa gerisi biraz daha kolay, dokümanları azıcık değiştirerek her yere gönderebiliyorsunuz. Tabii başvurunun bir diğer parçası özgeçmişiniz. Kuvvetli yayınlarınız olması önemli!
Mülakat sürecine geçmek çok zor. Mesela İngiltere’de tek pozisyon için yüzden fazla başvuru olabiliyor. Eğer şanslıysanız beş-altı kişi ile beraber mülakat sürecine geçiyorsunuz. Burası da kazanılması gereken ayrı bir deneyim. İnsan süreci gördükçe pişiyor klişesi burada da geçerli 🙂 Ben toplamda altı başvuru yaptım sanırım, üçünde mülakat sürecine girmeyi başardım. İlki çok iyi üniversitelerden biriydi, ama ilk olduğu için çok afalladım mesela. Panelin karşısına çıktığımda inanılmaz gergindim, ve soruları istediğim gibi yanıtlayamadım. Sonra her mülakat böyle geçecek diye düşündüm, ama nitekim öyle olmadı. Diğer iki üniversitedeki mülakatlarım gayet güzel geçti, biri olumsuz biri ise olumlu sonuçlandı. Kalbim hep Londra’da kalmaktan yanaydı, ama güzel bir teklif alınca buradan gitmeye karar verdim!Ekim ayı itibariyle Edinburgh Üniversitesi’nde hoca olarak işe başlıyorum, bu güzel haberi buradan sizlerle de paylaşayım. Enformatik Okulu’nda yapay zeka alanında araştırmalarıma devam edeceğim. Ben şimdi yeni şehrime taşınma telaşındayım, bir sonraki yazımda İskoçya’dan ses vereceğim!
Ekim 2019 Paros Dergisi’nde yayımlanan yazım.